13 Ağustos 2009 Perşembe

Nasıl gidiyor?


En önemli havadis tabii ki tatlı yeğenimiz Gece Deniz'in biraz erkenden aramıza katılması oldu, 33 haftalıkken. Yoğun bakım ve hastane günlerinden sonra 3 haftadır evde, anne-babasının sevgi ve ilgi yumağı içinde, her geçen gün biraz daha büyüyor. Bu pazar doğalı 1 ay olacak, ama aslında Ağustos sonunda dünyaya gelecekti. Yani tam anlamıyla toparlanması için biraz daha zamana ihtiyacı var. O kadar küçük ve tatlı ki, insan her an yanında olmak, onu seyretmek, kucağına alıp öylece durmak istiyor. Bu çocukların-Can, Deniz ve yenisi- bir gün büyüyüp kocaman adamlar olacağını düşünmek ne garip. Bizlerin yerini alacaklar işte...

Sonracııma, bugün 24 haftalık gebeyim artık... Karnım kocaman oldu. Sürekli acıkıyorum. Can karnımı iki eliyle tutup 'bebek' diyor. Yeni eleman da tıpkı abisi gibi çook hareketli. Hatta 'ben bu satırları yazarken' ayaklarıyla idman yapmakla meşgul. Can kaburgalarımı kanırtırdı, bakalım bu neler icat edecek:-)

Bakıcısız hem bebek bakıp hem de hamile olmak zor oluyormuş değerli okuyucular. Eğilip kalkmak iyice zorlamaya başladı. Can'ı kucağıma alırken de çekiniyorum artık, ama yapacak bir şey yok, Can her ne kadar büyümüş olsa da hala zaman zaman anne şefkatine gereksinim duyan bir bebek... Doğumdan önce, yeni bebekle beraber neler yaşayabileceğimizi konuşmak için bir pedagog ziyareti yapacağız.

2 hafta sonra şeker testi var, bakalım insülin kalemiyle bu gebelikte de samimi olacak mıyım? Atıl Bey'in dediğine göre, ikinci gebelikte de gestasyonel diyabet yaşama olasılığı sadece %15 miş. Ama bana kesin çıkacak gibi geliyor, naapalım artık, başa gelen çekilir.

Can Bey neler yapıyor diye soracak olursanız, artık yavaş yavaş konuşma alıştırmaları yapıyor ve giderek büyüyor diyeceğim. Tüm kelimeleri tekrar ediyor küçük papağan. Hatta bazen o an söylemiyor da -ay yeter amma tekmeledin be oğlum, iki dakka yazı yazıyoruz şurda- hafızasında saklayıp sonra söylüyor. Ama hala tek kelime söylüyor, cümle kurmuyor yani. Bu sabah söyle bir sohbet geçti aramızda: -Oğlum, hangi ayakkabılarını giyeceksin? -Bunu. Bayılıyorum bana cevap vermesine, küçük adamım benim.

Havuz sefalarımız, bu hafta hava muhalefeti nedeniyle sekteye uğrasa da, devam edecek efenim. Artık suya girmeyi pek seviyoruz. Üşüsek de çıkmak istemiyoruz. Parka hastayız zaten. -Can, nereye gidelim? -Parka (Ama r harfi yutularak söyleniyor) Parkta bir sürü arkadaşımız var, beraber iyice coşuyoruz. -Oğlum parka arabanla mı gidelim, bisikletinle m? - Ababa (bazen de bisi)

İşte böyle sevgili dostlar. Bakıcı bulma çalışmaları hummalı bir şekilde devam ediyor. Herhalde Eylül başı gibi biriyle başlayacağız. Ben de doğuma kadar teze yoğunlaşmayı hayal ediyorum, umarım hayalden ibaret kalmaz.

Au revoir diyorum...

Hiç yorum yok: