31 Aralık 2012 Pazartesi

Yılbaşı soframız

Soframız yine bereketli oldu, tarifleri yarın yazacağım.
Bu vesile ile herkese iyi seneler diliyorum.


24 Aralık 2012 Pazartesi

Uzay macerası

Geçen hafta sonu 'NASA: A Human Adventure' sergisine gittik.
Can merakla astronot giysilerini, uzay mekiği parçalarıni, fotoğraf ve videoları inceledi.
Ama Alp'in çok ilgilendiğini söyleyemeyeceğim. Sanırım biraz nanemollaydı, genellikle pusetinde takıldı.
Sergi aslında ilginçti ancak çok kapsamlı değildi ve ortam fazla karanlıktı.
Yine de bizim için güzel bir aile etkinliği oldu. Havanın dondurucu derecede soğuk olduğu bir günü evde geçirmekten kesinlikle daha iyiydi!
İşte sergiden birkaç fotoğraf. Flaşlı çekim yasak olduğundan fotoğraflarımız biraz karanlık oldu.





Doğumgünlerinin hissettirdikleri

Ardarda doğumgünü partileri oldu bizim evde.
 Hatta bu Cumartesi bir tane kutlama daha var.
Çünkü Kasım ayının 24ünde Alp 3 yaşını bitirdi.
Can da birkaç gün sonra 5 yaşını bitirecek.
Alp için aile arasında bir kutlamamız oldu.
Can ise iki parti istedi: Bir tane siteden arkadaşlarıyla kendi deyişiyle 'küçükler için', bir tane de aile arasında 'büyükler için'.

Çocukların bu yaşa eriştiğine inanmak benim için zor; çünkü özellikle Alp'in aramıza katılmasıyla hayatımız o kadar hızlandı ki zaman duygumu tamamen yitirdim.

Yaşları birbirine bu kadar yakın iki oğlan çocuğuyla hayat hızlanmaz mı hiç?
Sanki dün Alp minicik bir bebekti, Can zaten bebeklikten yeni yeni çıkıyordu.
Cenk ve ben onların hep böyle minik kalacaklarını sanıyorduk.
Otomatik pilota bağlamış gidiyorduk.

Ama zaman öyle bir akmış ki, bizim çocuklarımız aslında büyümüş!
Şaşkınlık, mutluluk, heyecan, gurur, biraz da rahatlama duygusu...
İşte bunları hissettim doğumgünü partilerinde.





5 Eylül 2012 Çarşamba

Sonbaharın getirdikleri

Son aylarda inanılmaz değişiklikler ve yenilikler yaşıyoruz.

Önce Haziran ayının sonunda tezini verdim.
Tezi verdiğimde, yılların, ama en çok da son 6 ayın fiziksel ve ruhsal yorgunluğunu taşıyordum.
Bu olayın mutluluğu ve heyecanı dalga dalga tüm yaz mevsimine yayıldı.

Sonra üniversitede yrd. doçentlik işi oldu, çok iyi oldu...

Bunların üzerine Can ve Alp'in artık biraz olsun büyümüş olduklarına kanaat getirdiğimiz, görece dinlenebildiğimiz bir tatil yaptık ailecek.

Sonra da yaz bitti, Eylül geldi.
3 Eylül bizim için çok önemli bir gündü.
O gün, Can ve Alp servise binip okula gittiler.
Ben de okula gittim, ama bu sefer öğrenci değil, 'Özgür Hoca' idim.
Uzun sözün kısası, hayat tüm hızıyla akmaya devam ediyor... 


18 Mayıs 2012 Cuma

Kendime tembih

Çocuklarıma herşeyden önce sevgiyi, sevmeyi öğretmeliyim.
Duygusuz, tepkisiz, durağan, yaşadıkları ortamdan kopuk bireyler olmasınlar diye;
ağaçtaki yaprağı, sokaktaki kediyi, yağmur altında yürümeyi, fırından yeni çıkmış kekin kokusunu çok, ama çok sevsinler.
Varsın git-geller yaşasınlar, varsın hassas ve kırılgan olsunlar; bunların etkileri yıkıcı olmaz.

Vicdanlı olmayı öğretmeliyim sonra.
Duygusuzların vicdanları olmaz zaten, minnet nedir bilmezler, merhamet evlerine uğramaz.

Minnet duymayı öğretmeliyim.
İyiliğin değerini bilsinler, harcanan emeğe saygı duysunlar, her kim yaparsa yapsın.
İyiliğe iyilikle karşılık vermeyi de bilsinler; çünkü dostluklar böyle kurulur.

Merhamet etmeyi mutlaka öğretmeliyim, artık az rastlanan bir duygu olsa da...
İnsanlara ve tüm canlılara sırma ipliklerle bağlanmış hissetmeliler kendilerini, bu yalnızlaşan dünyada.
Üzülseler de, ağlasalar da, sonunda mutlu olmayı ancak bu şekilde başarabilirler.
Bundan gayrısı sahte, içi boş duygulardan ibaret olacaktır.


2 Nisan 2012 Pazartesi

Gezelim, görelim

İstanbul'un bitmeyen soğuk ve kasvetli havasından Kıbrıs'a kaçtık.
İyi ki kaçmışız; orada güneşle buluştuk, çiçeklerle seviştik, baharla kucaklaştık.
Can ve Alp kendilerini oksijene vurdular, sürekli koşturdular, koşturdukça yediler.

Küçük ülke Kuzey Kıbrıs'ın gezilmedik yerini bırakmadık: İlk gün Girne ve Bellapais; ikinci gün Avtepe Lale Festivali, Dipkarpaz, ; üçüncü gün Güzelyurt, Soli antik kenti; dördüncü gün Gazi Mağusa, St. Nicolas Katedrali (Lala Mustafa Paşa Camii), Salamis antik kenti, St. Barnabas; son gün de St. Hilarion Kalesi, Lefkoşe ve atladığım birkaç yer daha.

Otelde aynı odada yaşama-uyuma durumu çok hoşlarına gitti, otelin geniş yemek salonunda açık büfe sabah kahvaltıları ilginç geldi, araba kiralamış olmamız, sürekli gezip dolaşmamız, düzensiz bir hayat... Bunların tümü heyecanlanmak için birer bahaneydi.

Sevgili çocuklarımız, umarım dünyanın dört bir yanını gezip tanıma şansınız, fırsatınız olur.   








9 Mart 2012 Cuma

Bir sütten kesme öyküsü


Alp'in tam tamına 2 yıl, 2 ay ve 20 gün süren anne sütü macerası sona erdi değerli blog okuyucuları...

Kendisi alerjik bir kişi olduğundan doktorumuz en az 2 sene emmesini salık vermişti. Açıkçası benim de 2 yaşından önce bırakmasına gönlüm razı değildi, teşneydim doya doya, seve okşaya, gözgöze meme emmeye devam etmesine.

Ama - hep bir ama vadır değil mi?- gecelerimizi kabusa çeviren, her gece en az 3-4 kez uyanan afacan Alp, beni bu karara zorladı :-)

15 Şubat itibariyle süt olayı bitti. Hemen ertesinde uykuları düzelmeye başladı. Mucize gibi.

Sandığım kadar zor olmadı. Bir arkadaşımız tavsiyesiyle ona birkaç ay bebek kedi-anne kedi masallarını anlatmıştım (bebek kedi artık büyümüş, artık annesinin memesini emmiyormuş...). İlk gün ve gece açık konuşmak gerekirse çok zordu, ama sonra giderek daha az sormaya, daha az istemeye başladı. Bir aya yaklaştık, bazen nadiren de olsa soruyor, ama cevabını yine kendisi veriyor: 'Artık süt yok, kalmadı, bitti'

Benim için de bir dönem bitti. Artık bir çocuğum ve bir bebeğim yok: 2 çocuğum var, 2 tatlı oğluş...

9 Şubat 2012 Perşembe

Bu bir vicdan yazısıdır...

Evet, büyük oğlunun gelişiminden bahsetmek için sayısız kez yazan anne, ikinci için aynı çabayı gösterememişse, bu yazı bir vicdan yazısı olur.

Alp iki yaşını bitirdi, bitirim oldu. Şakacı, sosyal, hareketli bir çocuk. Artık bebek değil, büyüdü. Amma ve lakin, meme emmeyi hala bırakmadı. Bu konuda acilen harekete geçmesi gereken anne ayak sürüyor. Çünkü içten içe biliyor ki artık bir daha emzirmeyecek hiçbir çocuğu, bunlar son demler...


Bülbül gibi konuşuyor, özür dilemek, teşekkür etmek, seni seviyorum gibi yürek eriten sözler dahil kendisini çok iyi ifade edebiliyor. Biraz ısrar etsek çiş&kaka olayını bitirecek, en büyük keyifleri dans etmek, hoplayıp zıplamak ve izlediği, dinlediği şarkıları taklit etmeye çalışmak, bazen de bunu başarmak.


Bebek oyuncaklarıyla zaten neredeyse hiç oynamadı, aklı fikri hep, onlarla da çok fazla ilgilenmese de, Can'ın oynadığı arabalarda, legolarda, yapbozlardaydı. Benim de işime geldi, evdeki oyuncak nüfusunu azaltıyorum giderek.

Kapıları o açıyor, başkası açarsa kıyamet kopuyor, Cenk'le benim cep telefonlarımızdan youtube'a girip video izliyor, TV açıp kapatıyor, hatta diğer elektrikli aletleri de epeyce biliyor (mikro dalga fırından uzak tutmak çok zor oluyor), bilgisayar görünce deliriyor, her tür uzaktan kumanda aletine bayılıyor...

Kocaman kara gözleriyle dünyayı anlamaya, öğrenmeye çalışıyor. İyi ki geldin yanımıza tatlı oğlumuz, baban da, ben de seni çok seviyoruz.